Kendini Adamak Üstüne Bir Deneme

Ezgi Küşüm
Türkçe Yayın
Published in
7 min readJan 10, 2024

--

Deneme derken, edebi tür değil, eylem olan. Yeni yıl hedefim bu, sonlara doğru anlatacağım. Ashtanga yoga ile ilgili bir yazı olacak. Nereden çıktı bu derseniz, son iki senedir yoga pratiğim hayatımın merkezine kayıyor. İş ve sosyal hayatım bunun çevresinde yapılanmaya başladı. 2023'e dönüp bakınca, çoğu kazanımımın yoga pratiğimden geldiğini görüyorum. Bunları somutlaştırmak adına yazıya dökmek, hem de, şimdiye kadar iş için kullandığım Medium hesabımı biraz kişiselleştirmek istedim.

Ashtanga yoga nedir?

Aynı hareket serisini bedenin o günkü kapasitesine göre modifiye ederek tekrarladığınız bir yoga ekolü (detaylar için linki inceleyebilirsiniz). Pozlarda uzmanlaştıkça, hocanızın rehberliğinde o sırada çalıştığınız seriden yeni pozlar ekliyorsunuz ya da halihazırda yaptığınız pozda derinleşiyorsunuz. Geçen sene 50 dk civarında süren pratiğim 2023'te eklenen pozlarla şu an bazı günler 80 dakikayı buluyor.

Yoganın hayatımın merkezine kaymasından kastım şu. Hafta içi ortalama 3–4 günüm sabah 6:00'da kalkıp pratiğimi yapmakla başlıyor. İş için bilgisayarı açtığımda güne başlayalı birkaç saat geçmiş oluyor. Akşam yatma saatim, saat kaçta ne yediğim, hangi gece dışarı çıktığım da pratiğime göre şekillenmeye başladı. Sabahları çalışmak için değil de yoga yapmak için uyanıyor olmak hayata bakışımı değiştirdi.

Matın üzerinde kimsen osun

Ashtanga yaparken pratiğe karşı tavrınız kim olduğunuza göre değişiklik gösteriyor. Bu pek çok edim için böyle tabi, ancak Ashtanga’da bunun daha somut şekilde ortaya çıktığını düşünüyorum. Bunun sebebi, aynı pozları (ya da modifikasyonlarını) aynı sırayla ve kendi hızınızla yapıyor olmanız. Kontrol tamamen sizde ve tek izleyiciniz kendinizsiniz. Sınıfın hızına yetişmek, hocanın gösterdiği pozu eş zamanlı anlayıp uygulamaya çalışmak gibi gereklilikler olmadığı için kendinizle başbaşa kalabiliyorsunuz.

Bu durumda ortaya pek çok senaryo çıkabiliyor, aklıma ilk gelen birkaç tanesi şöyle:

  • Sizi gözleyen bir otorite olmadığı için pratiği özensiz şekilde yapabilirsiniz.
  • Kendinizi “neden doğru düzgün yapamıyorsun” diye kırbaçlayabilirsiniz.
  • Bazı sevmediğiniz pozları farkında olarak ya da olmayarak atlayabilirsiniz.
  • Pratiğe molalar verip telefonunuza bakabilirsiniz.
  • Kafanızda yapabilmek istediğiniz bir hedef poz olabilir ve diğer tüm pozları angarya görüyor olabilirsiniz.

Bende bazı senaryoların diğerlerinden çok sahnelendiğini gördüm (hala görüyorum). Haftada birkaç kere matın üstünde bunların ayırdına varınca, insan matın dışında da bu senaryoları tekrarladığını görmezden gelemiyor. Benim matın üstünde/dışında kendimi en çok içinde bulduğum halleri ve “seve seve” öğrendiğim 4 dersi aşağı bırakıyorum.

Ashtanga’dan öğrendiğim 4 ders

2022'den beri Şenol Topuz’la çalışıyorum. Aşağıdaki 4 madde sevgili hocamın sesiyle aklıma kazılı, kendi deneyimimin süzgecinden geçirdiğim, test edip onayladığım 4 ders.

Yanlış anlaşılmasın, Ashtanga bunlardan ibaret değil ve bunlar Ashtanga’dan alınabilecek en önemli dersler de olmayabilir herkes için. Bunlar benim eksik olduğum konular, tam da bu yüzden benim için önemliler.

1. Tükenmiş haldeyken kendini zorlamak seni geliştirmez

Yorgun kası daha çok çalıştırıp güçlendirmek diye bir şey yok. Kas yorulduysa, pratiğin devamında o kasa yüklenmeyecek şekilde destekli devam et ya da pratiği yavaştan bitir.

Bunu kabul etmemek sağ omzumda bir sakatlığa sebep oldu. Pratiğin sonlarına doğru güçten düşen omuzlarımı rahat bırakmak yerine — daha çok çalıştırayım ki güçlensin, bir daha yorulmasın — kafasıyla hareket etmek, zaten bitkin durumda olan sağ omzumda birkaç hafta boyunca geçmeyecek bir ödeme ve katılığa sebep oldu. Hafif de olsa hala ara sıra yokluyor sağ omzumda bir sızı.

Yorgunken uyumak yerine günün yeterince “verimli” geçmediği kaygısıyla bir şeyler okumaya çalışmak, iş yerinde pilim bitmişken eve gelip eğlencelik bir dizi seyretmek yerine izleme listemde olan bir filmi açmak gibi hareketlerim de aynı oyunun temsili.

Kendimi geliştirme kaygısını kenara koyup yorgunluğu fırsat bilmeyi, enerjimin olmayışına dertlenmeyip keyifle ense yapmayı, kendime bi kıyak yapıp “Kızılcık Şerbeti” izlemeyi yoga pratiğimden öğrendim.

2. Yarının enerjisinden çalıyor olabilirsin

Kendini çok enerjik hissettiğin bir gününde olabilirsin, bedenin her zamankinden daha açık olabilir. Yeni pozlar denemek için, pozlarda derinleşmek için bu çok iyi bir fırsat. Ama bir yerden sonra yarının enerjisinden çalmaya başlayabilirsin, o yüzden çok açılmamakta fayda var.

Bazı günler öyle bir hal geliyor ki, önceki gün kendimi kan ter içinde bulduğum pozlarda kuş gibi hafif hissediyorum. Ya da, serinin sonlarındaki pozlarda bile (serinin sonlarına doğru yorulduğum için enerjim azalıyor genelde) geçişleri hoplaya zıplaya yapıyor olabiliyorum. İşte ben öyle günler genelde “hazır iyiyken şunu da yapayım, birkaç kere daha deneyeyim” kafasıyla kendimi ertesi günlerde iş göremez hale getiriyorum. Benzer bir yaklaşımı akşam dışarı çıktığımda eğleniyorsam da sergiliyorum mesela, sonrası günler süren perişanlık oluyor.

Bir nevi açgözlülük, oburluk hali, bir başka deyişle “suyunu” çıkarmak. Ashtanga’da önemli olan o gün mükemmel ötesi bir pratik yapmak değil, önemli olan pratiğin sürdürülebilirliği. Dolayısıyla, ertesi gün seni pratik yapamayacak hale getirecek bir pratiğin aslında hiç de mükemmel olmadığını görebilmek.

Bu suyunu çıkarmama, ertesi günün enerjisinden çalmama dersi hala sadece aklımla bildiğim, pratik esnasında kendimi yakalayamadığım, uygulamaya koyamadığım bir ders. İş olsun, eğlence olsun, yoga pratiği olsun, çok kolay gaza geliyorum. Darısı bu seneye.

3. Her gün önceki günden iyi olmak diye bir şey yok

Her gün daha iyi olmaya çalışmak anlamsız, her gün, o gün olduğun hal neyse, onu deneyimlemek, ona izin vermek anlamlı.

Motivasyonla ilgili sıkça paylaşılan bir görsel var. Aşağıdaki hesap, her gün birazcık bile gelişme gösterirsen çok ilerlersin, ama her gün birazcık bile gerilersen sıfıra yaklaşırsın şeklinde sloganlarla paylaşılıyor.

Ben burada anlamı eşitliğin iki yanından ziyade 365'te görüyorum. Sorusu da şu: 365 gün boyunca kendimi olduğum halimle deneyimleyebilir miyim? Her gün, artık o gün nasılsa, iyi/kötü diye etiketlemeden yaşayıp gidebilir miyim?

Bunlar, böyle okuyunca çok klişe laflar gibi gelebilir, ama matın üzerindeki karşılığı çok somut. Zira, aşağıdaki gibi bir pozda o kollar arkada ya bağlanacak ya da bağlanmayacak. Bir senedir rahatlıkla yapageldiğiniz bir pozu belki bir sebepten ötürü sonraki aylar boyunca yapamayacaksınız.

Yukarıdaki görselde eşitliğin sağına kıymet verirseniz, yapabildiğiniz bir pozu yapamıyor olmayı sıfıra giden yolun başlangıcı olarak değerlendirme riskiniz var. Hatta öyle ki, bu hesaba göre pratiği bıraksanız yeridir; çünkü yaptıkça batıyorsunuz. Oysa, buna takılmayıp pratiğinizi yapmaya devam etmek de mümkün.

Kişisel gelişim dünyasının ittirdiği kendimin daha iyi bir versiyonu olmak mottosu yerine, neysem onunla hemhal olmayı Ashtanga’dan öğrendim.

4. Hedef sıfır acı

Görece zor pozlarda bile konforlu bir yer bulmak, pozdan keyif almak mümkün. Amaç, pozlarda bedenin hiç acı hissetmediği yerde, bedeni sıkıştırmadan, eklemleri zorlamadan kalacak bir yer araştırmak.

Burada “sıfır acı” derken, insanın doğasında olan, yaşadığımız kayıplardan, hastalıklardan ya da fiziksel yaralanmalardan kaynaklanan ve kaçınılmaz olan acıdan bahsetmiyorum. Sıfır acıyı hedeflemekten kastım, kendi elimizle yarattığımız acıyı yaratmamayı seçmek.

Yoga pratiğinde bunun karşılığı, el bileğiniz ağrıyorsa handstand çalışmayı pas geçmek, ya da vücudun katı olduğu bir gününüzdeyseniz esnemelerde bir adım geride durmak olabilir. Yoga dışından örnekler ise, kötü ihtimalleri kafamızda kurup kendimize ıstırap vermemeyi, belki de hiç yaşanmayacak şeylerin kahrını kendimize çektirmemeyi seçmek olabilir.

Benim yoga pratiğindeki handikapım, bedenimdeki acıyı, rahatsız hisleri çok normalleştirmiş olmamdı. “Zor” pozlar yaptığım için rahatsızlık hissetmem normal diye düşünüyordum. Çok sonraları kendimi zorlayarak içine soktuğum pozları aslında “yapmıyor” olduğumu, daha ziyade o zorla girdiğim şeklin içinde rahatsız bir şekilde beklediğimi ve pozun kendisini deneyimleyemediğimi farkettim. Bu rahatsızlık hali bana “normal” geldiği için, bu durumu sorgulayıp yanlış yolda olduğumu görmem çok vakit aldı. Bu rutini yıkmamı sağlayan soru şuydu: “Bu pozun severek yapabileceğim bir versiyonunu bulabilir miyim?”

Benzer bir durumu iş hayatında yaşıyorum. Şu an görece stressiz ve mesai saatlerinin dışına taşmayan bir işim var. Bu bende “bir yerde yanlışlık var, bir şeyi eksik yapıyorum” düşüncesi yaratıyor. Çünkü, yıllar yılı benim için normal olan stresli, bol mesaili, yeri geldiğinde yemek yemeyi bile unutturacak kadar yoğun bir iş hayatıydı. Belki o dönem bunu normalleştirmeyip sorgulasam bir çıkar yol bulabilirdim.

Devotion’un Türkçesi var mı?

Başlıkta “kendini adamak” derken kastettiğim şey devotion kavramına daha yakın — bu kelimenin birebir karşılığı yok Türkçede. Bir şeye (öğreti, insan, eylem, ideoloji vb.) güven ve sevgi duymak, bağlılık göstermek diye tanımlayabilirim.

Yazının başında söylediğim gibi, haftanın neredeyse yarısında pratiğimi yapıyor olsam ve uzantılarını hayatımın bütününde görsem de, bir şeyler tam yerine oturmuyor. Bunun sebebinin bir nevi “kendini adama eksikliği” olduğunu düşünüyorum.

2023'te Santiago yolunun (Camino de Santiago) Porto’dan başlayan rotasını yürüdük bir arkadaşımla. On günün sonunda Santiago de Compostela’ya vardık. Yolda şunu düşündüğümü hatırlıyorum:

Bu yolu ardı ardına günler boyunca değil de, hafta içi işimize gücümüze bakıp, hafta sonları kaldığımız noktadan devam ederek yürüyüp bitirsek etkisi aynı olmazdı. Alelade bir haftasonu etkinliği gibi olurdu. Camino’yu tam anlamıyla deneyimleyemezdim.

Photo by Jon Tyson on Unsplash

Benim için bu deneyimin özü A noktasından B noktasına varmaktan ziyade, şöyle bir şeydi:

Yürüyecek olduğum gerçeği bacaklarımın yorgunluğundan, tepedeki güneşin bezdiriciliğinden ya da yağmurdan bağımsız. Bu gerçek — bugün yağmur var çıkmayayım — gibi bir karar mekanizmasına tabi değil. O gün su içecek olduğum gerçeği gibi bir şey o gün yürüyecek olmam.

İşte kendini adamak bence tam olarak böyle bir his, bir nevi kendiliğinden’lik. “Kendini adama eksikliği” derken kastettiğim bunun yoksunluğu, -meli/-malı’larla hareket etme, değer/değmez hesabı yapma, çıkar gözetme, sonuç bekleme hali.

Ashtanga yoga “kendini adama”nın nesnesi olmak için çok iyi bir aday olsa da, bir sebepten ötürü bunu deneyimlemediğimi görüyorum. Böyle dememin sebebi, Ashtanga’nın benim için hala gündelik bir şey olmaması; hangi gün yapacağım diye planladığım, bu hafta kaç gün yaptım diye saydığım, ertesi gün yapacaksam akşam erken yatmak zorunda hissettiğim bir şey.

Bu seneki dileğim aynı Camino’yu yürüyormuş gibi, her gün o gün yoga yapacağım gerçeğine uyanmak. Düşünsel süreçlerden geçmeden, çabasızca, kendimi matın üzerinde bulmak. Sadece stüdyoya gittiğim, yeterince erken kalkabildiğim, koşmadığım, ya da en az 1 saatimi yogaya ayırabileceğim günler değil de, her gün pratiğime zaman ayırmak, ne kadar oluyorsa. Yani, deneyeceğim. Adı üstünde, kendini adamak üstüne bir deneme.

Okuduğunuz için teşekkür ederim,

ezgi

--

--